Down sendromu; toplumda yaklaşık 700-800 gebelikte bir görülen genetik bir durumdur. Normalde iki adet olması gereken 21. kromozomun, genellikle döllenme sırasında olan bir sorun nedeniyle üç tane olması ile ortaya çıkar. Bu nedenle trizomi 21olarak da adlandırılır.
Down Sendromu bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Genelde hafif veya orta dereceli zihinsel engele neden olur. Down sendromlu bireylerde kalp hastalıkları, tiroit hastalıkları, epilepsi, düşük kas yoğunluğu gibi sorunlar daha sık bir şekilde rastlanır. Bazı bireylerde bu sorunlar daha hafif bir şekilde ortaya çıkarken, bazılarında ise ağır rahatsızlıklar yaşanabilir.
Down sendromu vakalarının çoğu kalıtımsal değildir. Başka bir deyişle, Down sendromlu bireylerin birçoğunun ailesinde daha önceden bu durum görülmeyebilir. Bu nedenle ailede olmaması, ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez.
Down Sendromu Tanısı ve Ultrason Muayenesi
Down sendromunun gebelik sırasında kesin tanısı ancak CVS, amniyosentez ve kordosentez gibi girişimsel işlemler ile konulabilir. Bu işlemlerde anne karnından bebeğe ait sıvı örnekleri alınarak test yapılır. Bu işlemler çok düşük bir ihtimalle de olsa gebelik kaybı riski taşımaktadır ve bu sebeple tüm gebelere değil yüksek riskli hastalara yapılması önerilir.
Down sendromu için yüksek riskli gebelikleri belirlemek amacıyla tarama testleri kullanılır. Tarama testleri kesin Down Sendromu tanısı koyamaz, sadece risk düzeyini belirlemek için kullanılır. Tarama testi sonucunun yüksek riskli olması bebekte Down sendromu olduğu anlamına gelmez. Ayrıca, tarama testi sonucunun düşük riskli olması da bebekte Down sendromu olmadığını garanti edemez.
Ultrason muayenesi anne karnındaki bebekte Down sendromu riskinin değerlendirilmesinde önemli bir araçtır. Ense kalınlığının normalde fazla olması, burun kemiğinin geç gelişmesi gibi bazı Down sendromu belirtileri ultrason muayenesinde izlenebilir. Ancak ultrason muayenesi ile kesin Down sendromu tanısı konulamaz. Kesin tanı için CVS, amniyosentez ve kordosentez gibi girişimsel işlemlerin yapılması gerekir.
Ultrason muayenesi Down sendromu taraması için gebeliğin ilk 3 ayında yapılan ikili testin önemli bir parçasıdır. İkili test gebeliğin 14. haftasına kadar yapılabilir. Bu testte kan tahlili ve ultrason muayenesi birlikte kullanılır. Kan tahlilinde hormon serbest beta HCG ve gebelikle ilişkili plazma protein A (PAPP-A) düzeylerine bakılır. Ultrason muayenesinde de özellikle ense kalınlığı değerlendirilir. Kan tahlili ve ultrason sonuçları birlikte değerlendirilerek bebeğin Down sendromu risk düzeyi belirlenir. Buna göre NIPT, CVS ve amniyosentez gibi ileri tetkiklerin yapılıp yapılmayacağına karar verilir. Gebelikte Down sendromunun tanısı konusunda daha geniş bilgi için bu konudaki yazımızı okuyabilirsiniz: Gebelikte Down Sendromu Tarama Testleri
Ultrason muayenesi Down sendromu belirtilerinin izlenmesi için önemli bir tetkiktir. Ancak sadece ultrason muayenesi ile Down sendromu tanısı konulamaz.
Detaylı Ultrason ve Down Sendromu Tanısı
Detaylı ultrason; genellikle gebeliğin 18-24 haftaları arasında yapılan ve anne karnındaki bebeğin başta kalp ve beyin olmak üzere bebeğin tüm organları yüksek görüntü kalitesine sahip bir ultrason cihazıyla ayrıntılı olarak incelendiği bir ultrason muayenesidir. Gebelik takibinde yapılan rutin ultrason muayenesinden farklı olarak fetüs ayrıntılı bir biçimde incelenir. Detaylı ultrasonla ilgili daha ayrıntılı bilgi için bu konuyla ilgili yazımızı okuyabilirsiniz: Gebelikte Ayrıntılı Ultrason
Down sendromunun fetüsün vücut yapısına yansıyan bazı belirtileri vardır ve bunların bir kısmı ayrıntılı ultrasonda izlenebilir. Ayrıntılı ultrason muayenesiyle Down sendromlu fetüslerin %60-70’inde anormal bulgu saptanabilmektedir. Dolayısıyla Down sendromlu fetüslerin tespitinde detaylı ultrason muayenesi önemli bir araçtır. Ancak kesin tanı için yeterli değildir. Kesin tanı için girişimsel testlerle anne karnındaki bebekten sıvı alınarak genetik inceleme yapılması gerekir.
Sonuç olarak, “Down sendromu ayrıntılı ultrasonda belli olur mu?” sorusuna evet veya hayır gibi net bir cevap vermek zordur. Ayrıntılı ultrasonla Down sendromu belirtileri tespit edilebilir, ancak kesin bir tanı konulamaz.
Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk Kadın Hastalıkları ve Doğum & Perinatoloji Uzmanı(Ankara)
İLETİŞİM VE RANDEVU
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)
Bu yazıda, “hamilelik öncesinde SMA testi yaptırmalı mıyım?”, “hamileyken SMA testi yapılır mı?”, “gebelik sırasında SMA testi nasıl yapılır?” gibi soruların cevabını bulacaksınız.
SMA nedir?
SMA (Spinal Musküler Atrofi) hastalığı nadir görülen ve merkezi sinir sistemini, periferik sinir sistemini ve iskelet kas sisteminin kontrollü kas hareketlerini etkileyen kalıtsal bir rahatsızlıktır. Ortalama olarak her 6 bin ile 10 bin doğumda bir görülür. Kasları kontrol eden sinirlerdeki zayıflamaya bağlı olarak zamanla ilerleyen kas güçsüzlüğü şeklinde ortaya çıkar. Farklı tipleri vardır ve hastalığın ağırlığı tipine göre değişir. Doğumdan itibaren ortaya çıkan SMA tipi en ağır olanıdır. Bu hastalarda ileri derecede güçsüzlük ve ciddi solunum problemleri görülebilir. Diğer tiplerde daha hafif düzeyde kas güçsüzlüğü, solunum ve beslenme problemleri görülür.
SMA hastalığının henüz kesin tedavisi maalesef yoktur. Ancak hastalığın belirtilerinin azaltılmasına ve hasta yaşam kalitesinin arttırılmasına yönelik faklı tedaviler uygulanmaktadır. Son yıllarda tıbbi genetiğin hızla ilerlemesi bu hastalığa kesin tedavi bulunabileceği umutlarını yeşertmiştir.
SMA hastalığının kesin bir tedavisi olmasa da, SMA önlenebilir bir hastalıktır. SMA anne-babadan bebeğe geçen genetik bir hastalıktır. Evlilik öncesinde veya hamilelik öncesinde yapılan testlerle SMA riski belirlenebilir ve yardımcı üreme yöntemleri (tüp bebek) kullanılarak bu hastalık önlenebilir. Aşağıda bu konuda ayrıntılı bilgi bulacaksınız.
SMA anne-babadan bebeğe nasıl geçer?
Eğer anne ve babanın her ikisi de SMA taşıyıcısı ise ve bebeğin anne ve babasından aktarılan SMA geni kopyalarından her ikisinde de mutasyon oluşursa SMA hastalığı ortaya çıkar. Eğer tek gende mutasyon varsa bebek taşıyıcı olur. Nadiren de olsa (SMA vakalarının yaklaşık %2’si), anne-baba taşıyıcı olmadan da kendiliğinden ortaya çıkan bir genetik bozukluk sebebiyle bebekte SMA hastalığı oluşabilir.
SMA taşıyıcılığı toplumda oldukça yaygındır. Ortalama olarak her 50 kişiden biri, yani insanların %2’si SMA taşıyıcısıdır. SMA taşıyıcılığı bir hastalık değildir. Taşıyıcı bireylerde buna bağlı olarak herhangi bir sağlık sorunu görülmez. Ancak çocuklarına bu hastalığı geçirme riski vardır. Anne-babanın her ikisinin de mutasyon taşıması SMA hastası çocuk sahibi olma riskini %25’e, genetik olarak taşıyıcı çocuk sahip olma riskini de %50’ye kadar çıkarmaktadır.
SMA mutasyonu taşıyıcısı olan anne ve babanın cocuğunun SMA hastası olma ihtimali %25’tir.
Anne ve baba adaylarında SMA taşıyıcılığı tespit edilmişse her ikisinin de evli olan veya evlilik yaşındaki yakın akrabaları (kardeş vs.) da bu konuda bilinçlendirilmelidir. Bir aile içerisinde aynı genetik mutasyonların bulunma ihtimali normale göre daha yüksek olduğu için, SMA taşıyıcısı olan bireylerin yakın akrabalarında SMA mutasyonu bulunma riski daha yüksektir. Bu açıdan akraba evlilikleri de önemle dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Hamilelik öncesinde SMA taşıyıcılık testi
Toplumda SMA taşıyıcılığının yaygın olması ve bunun çocuklara SMA hastalığı olarak geçme riski sebebiyle evlilik öncesinde veya evli çiftler için hamilelik öncesinde SMA taşıyıcılık testinin yapılması önerilir. Türkiye’de bu test Aile Hekimliklerinde ücretsiz olarak yapılmaktadır. Bu test için anne-babanın kan örneği vermesi yeterlidir. Önce babadan kan örneği alınarak test yapılır. Test sonucu pozitif çıkarsa anneden de kan örneği alınarak test yapılır. Bazı özel durumlarda anne ve babadan aynı anda örnek alınarak test yapılabilir. Annenin sonucunun da pozitif çıkması durumda, ailenin çocuk planlamadan önce mutlaka bir tıbbi genetik uzmanı ile görüşerek gebelik ve doğum öncesinde tanı yöntemleri konusunda danışmanlık hizmeti almalıdır.
Anne ve baba SMA taşıyıcısı ise gebelik öncesinde nasıl bir yol izlenmelidir?
SMA taşıyıcısı olmak çocuk sahibi olmaya engel bir durum değildir. Ancak yapılan tarama testleri sonucunda hem anne hem de baba adayında SMA taşıyıcılığı tespit edilmişse mutlaka tıbbi genetik ve kadın doğum uzmanlarının gözetiminde hareket edilmelidir. Bu durumda olan aileler için bir alternatif tüp bebek yöntemidir. Bu yöntemde gelişen embriyolar teste tabi tutularak hasta, taşıyıcı ve sağlıklı embriyolar belirlenir. Tercihen sağlıklı, yoksa sadece taşıyıcı olan embriyolar anneye transfer edilerek sağlıklı bir bebeğin doğması sağlanır. Bu yola başvurmak tabi ki ailenin kararına bağlıdır.
Gebelik sırasında SMA testi
Gebelik başladıktan sonra anne karnındaki bebeklerde SMA hastalığının olup olmadığı yapılan testlerle anlaşılabilir. Anne ve baba SMA taşıyıcısı olup doğal yolla hamilelik oluşmuşsa veya gebelik sonrasında anne-babanın SMA taşıyıcısı olduğu tespit edilmişse ailenin mutlaka bir perinatoloji uzmanıyla görüşerek yapılacak testlerle ilgili bilgi alması gerekir.
Anne karnındaki bebeğin SMA mutasyonu taşıyıp taşımadığı girişimsel testlerle belirlenir. En temel iki yöntem CVS ve amniyosentezdir. Bu yöntemlerde perinatoloji uzmanları ultrason yardımı ile anne karnındaki bebekten sıvı örneği alır. Bu örnekler tıbbi genetik uzmanları tarafından analiz edilir ve %99.7’ye yakın doğrulukla bebeğin SMA hastası olup olmadığı tanısı konulur. CVS ve amniyosentez girişimsel işlem olduğu için çok az da olsa anne adayı ve bebek için bazı riskler barındırmaktadır. Bu yüzden ailenin bu konuda perinatoloji uzmanından detaylı bilgi alması gerekir. Amniyosentez hakkında daha geniş bilgi sahibi olmak için bu konuyla ilgili yazımızı okuyabilirsiniz: Amniyosentez Nedir?
Anne ve babanın her ikisinin de SMA mutasyonu taşıması durumunda çocuklarının SMA hastası olma riski %25 gibi oldukça yüksek bir ihtimal olduğu için, bu durumda olan ailelerin gebelik sırasında fetüsten örnek alınarak SMA testi yaptırmaları kesinlikle önerilir.
Anne karnındaki bebekte SMA tanısı konulursa nasıl bir yol izlenebilir?
Anne karnındaki bir bebeğe SMA tanısı konulduğunda ailenin talebi doğrultusunda gebelik sonlandırılabilir. Bu elbette uzman doktorların bilgilendirmesi ışığında ailenin kendi vereceği bir karardır. Eğer gebelik sonlandırılmaz ise bebeğe doğar doğmaz tedavi başlanmalıdır. Böylece erken tedavi ile bebeğin hastalıktan kurtulma şansı artırılır.
Yenidoğan bebeklerde SMA testi
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen Yenidoğan Metabolik ve Endokrin Hastalık Tarama Programı kapsamında yenidoğan bebeklerden alınan topuk kanı ile bazı hastalıkların taraması gerçekleştirilmektedir. 2022 itibariyle SMA hastalığı da bu kapsama alınmıştır. Yapılan tarama sonucunda SMA hastalığı tespit edilmesi durumunda hiç vakit kaybetmeden gerekli tedavinin başlaması gerekir.
Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk Kadın Hastalıkları ve Doğum & Perinatoloji Uzmanı(Ankara)
İLETİŞİM VE RANDEVU
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)
drfilizhaliciozturk.com internet sitesi (bundan sonra “internet sitesi” olarak anılacaktır) olarak kullanıcılarımızın bilgilerinin korunmasına ve gizliliğine önem veriyoruz. Bu Gizlilik Politikası internet sitemizin topladığı bilgileri nasıl kullandığı ve bu bilgilerin gizliliğinin korunmasına ilişkin kurallar hakkında kullanıcıları bilgilendirmeyi amaçlamaktadır.
İşlediğimiz Bilgiler
İnternet sitemizde üyelik veya online satış gibi hizmetler bulunmamaktadır. Dolayısıyla internet sitemizde kullanıcı adı, e-posta adresi, iletişim bilgileri, giriş şifresi, kredi kartı bilgileri veya satın alma geçmişi gibi bilgiler toplanmaz ve depolanmaz. Bilgisayarınızı internete bağlamak için kullanılan İnternet Protokolü (IP) adresi, sayfa yanıt süreleri, belirli sayfalara olan ziyaretinizin uzunluğu, sayfa etkileşim bilgileri, sayfadan ayrılmak için kullanılan yöntemler, kullanıcıların lokasyonu (şehir ve ülke olarak) ve internet sitesine ulaşmak için arama nmotorlarında kullanılan anahtar kelimeler de dahil olmak üzere oturum bilgilerini ölçmek ve toplamak için yazılım araçları kullanırız ve bununla ilgili bilgileri depolarız. Ayrıca sitede yer alan blog yazılarına yorum yapılmasına izin verilen hallerde, kullanıcılar tarafından yapılan yorumlar ve bununla ilgili diğer bilgiler saklanır ve dopolanır.
Bilgileri İşleme Amaçlarımız
İnternet sitesinin kullanıcılara ilişkin topladığı bilgiler aşağıda belirtilen amaçlarla kullanılmaktadır:
● Kullanıcılara hizmet sunmak ve bu hizmeti geliştirmek.
● İnternet sitesini geliştirmek için kullanabileceğimiz kullanıcı deneyimi ve oturum bilgileri ile ilgili toplu istatistik verileri ve başka toplu ve/veya çıkarsanmış kişisel olmayan bilgiler oluşturmak ve bu bilgileri sitenini tanıtımında kullanmak.
● Adli ve idari soruşturmalar kapsamında ilgili makamın talep etmesi ve cevap verilmesinin zorunlu olması halinde yasal yükümlülüğün yerine getirilebilmek.
● Yetkili kişi, kurum ve kuruluşlara bilgi vermek.
Bilgilerinizin Üçüncü Kişiler Aktarılması
Mevzuatın zorunlu kıldığı hallerde yetkili kurum ve mercilere aktarılacak bilgiler dışında, internet sitesinde depolanan kişisel nitelikli bilgiler üçüncü kişilere aktarılmaz. Kullanıcı deneyimi ve oturum bilgileri ile ilgili kişisel nitelikte olmayan istatistiksel bilgiler internet sitesinin tanıtımı ve geliştirilmesi amacıyla üçüncü kişilerle paylaşılabilir.
Bilgilerinizin Saklanması ve Korunması
İnternet sitesinde toplanan ve saklanan kullanıcı bilgileri işbu Gizlilik Politikası kapsamında belirtilen amaçların gerektirdiği süre boyunca ve ilgili mevzuatta belirtilen zamanaşımı süreleri boyunca saklanmaktadır. Internet sitesi kullanıcı bilgilerinin muhafaza edildiği sistemleri, sunucuları ve veri tabanlarını, veri güvenliği tehditlerine (siber saldırı, hash vb.) karşı korumak için gerekli olan makul teknik ve idari tedbirleri almaktadır.
Sorumluluk
drfilizhaliciozturk.com internet sitesi yukarıda kapsamı açıklanan kullanıcı bilgilerini işbu Gizlilik Politikası ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu hükümlerine aykırı olarak başkasına açıklamamakta ve işleme amacı dışında kullanmamaktadır. Site üzerinden başka internet sitelerine veya uygulamalara link verilmesi halinde, drfilizhaliciozturk.com bu uygulamaların gizlilik politikaları ve içeriklerine yönelik herhangi bir sorumluluk taşımamaktadır.
Amniyosentez, anne karnında gelişmekte olan bebeği çevreleyen sıvıdan örnek alınması işlemidir. Amniyon sıvısı fetüsün sağlığı hakkında bilgi verebilecek hücreler ve proteinler içerir. Amniyosentez işlemi ile bu sıvıdan örnek alınarak genetik testler ve diğer bazı analizler yapılabilir.
Amniyosentez işleminde genetik testler yapmak için ultrason yardımıyla fetüsü çevreleyen amniyon sıvısından örnek alınır.
Amniyosentez niçin yapılır?
Amniyosentezin en yaygın uygulama nedeni, anne karnındaki bebeğin Down sendromu veya diğer genetik sendromlara sahip olup olmadığını kesin olarak belirlemektir. Bu test genellikle hamileliğin 16. ve 20. haftaları arasında yapılır.
Gebelikte yapılan tarama testlerinde (ikili test, üçlü test, dörtlü test ve NIPT) veya ultrason muayenesinde genetik hastalıklar açısından yüksek risk tespit edilmesi durumunda amniyosentez yapılması önerilir. Gebelikte Down sendromu ve diğer genetik bozuklukların tespiti için yapılan tarama testleri hakkında ayrıntılı bilgi almak için ilgili yazımızı okuyabilirsiniz: Gebelikte Down Sendromu Tarama Testleri
Amniyosentez işlemi çok küçük bir ihtimalle de olsa gebelik kaybına yol açabilir. Bu nedenle, bu işlemin yapılması ile ilgili kesin kararı, perinatoloji uzmanlarının yönlendirmesi ve bilgilendirmesi ışığında anne adayı ve ailesinin vermesi gerekir.
Amniyosentez nasıl yapılır?
Amniyosentez işlemi ultrason yardımıyla yapılır. Anne karnı sterilize edildikten sonra, iğne ultrason görüntüsü eşliğinde güvenli bir biçimde amniyotik sıvı cebine yönlendirilerek, fetüs etrafındaki sıvıdan yeterli miktarda alınır. Nadiren, yeterli sıvı almak için iğnenin birden fazla girilmesi gerekebilir. Birden fazla fetüs varsa (örneğin ikiz gebelikte), her bir fetüsün çevresinden sıvı örneği almak için ayrı ayrı giriş yapılması gerekir. Çok nadiren de olsa, alınan amniyon sıvısı test için yeterli hücre içermeyebilir ve tekrar amniyosentez işlemi yapılması gerekebilir.
Amniyosentez Riskleri Nelerdir?
Amniyosentez riskleri içinde en önemlilerinden biri gebelik kaybıdır. Amniyosentez çok nadiren de olsa gebelik kaybına neden olabilir. Yapılan araştırmalar amniyosentez sonrası bebeğini kaybedenler oranının binde 1 civarında olduğunu göstermektedir. Ayrıca, gene çok nadir olarak annede ve fetüste enfeksiyon gelişme riski vardır. Amniyosentez sonrası enfeksiyon belirtileri arasında kasık ağrısı, vajinal kokulu akıntı ve ateş sayılabilir. Bu gibi durumlarda doktorunuzla iletişime geçmeniz gerekir.
Amniyosentez işleminden hemen sonra bazı kişilerde hafif kramp, az miktarda vajinal kanama veya vajinadan az miktarda amniyon sıvısı sızıntısı görülebilir. Bu sorunların büyük çoğunluğu kendiliğinden ortadan kalkar. Ancak vajinadan sıvı sızıntısı veya kanama devam ederse, birkaç saat süren şiddetli kramplar olursa veya 38°C’den yüksek ateş görülürse mutlaka doktorunuz ile iletişime geçmelisiniz.
Kliniğimizde amniyosentez işlemi yapılmaktadır. Daha geniş bilgi ve randevu için bizi arayabilirsiniz.
İLETİŞİM VE RANDEVU
Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk Kadın Hastalıkları ve Doğum & Perinatoloji Uzmanı(Ankara)
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)
Özetle, amniyosentez anne karnındaki bebeğin Down sendromu veya diğer genetik sendromlara sahip olup olmadığını kesin olarak belirlemek için genellikle hamileliğin 16. ve 20. haftaları arasında yapılan girişimsel bir işlemdir. Anne karnından amniyotik sıvı örneği alınarak genetik test yapılır. Amniyosentez riskleri içinde en önemlileri çok nadiren de olsa gebelik kaybı ve anne ve fetüste enfeksiyon gelişmesidir.
Gebelikte şeker hastalığı (diyabet) dikkatle üzerinde durulması gereken önemli bir sorundur. Şeker hastalığı insülin hormonu eksikliği veya insülin direnci nedeniyle vücudun kan dolaşımındaki glikozu (şeker) etkili bir şekilde kullanamaması sonucunda ortaya çıkan metabolik bir hastalıktır. Vücudunuzdaki tüm hücrelerin normal çalışması için şekere ihtiyacı vardır. Şeker, insülin adı verilen bir hormon yardımıyla hücrelere girer. Yeterli insülin yoksa veya vücut insüline yeterli düzeyde yanıt vermezse, kanda şeker birikir. Şeker hastalarının başına gelen budur.
Gebelikte şeker hastalığı iki farklı şekilde ortaya çıkabilir. Eğer gebelik öncesi şeker hastalığı (tip1 veya tip 2) varsa bu duruma pregestasyonel diyabet denir. Gebelik öncesi diyabeti olmayan bir kadında gebelik sırasında yeni ortaya çıkan ve genellikle doğum sonrası düzelen şeker hastalığına ise gebelik şekeri veya gestasyonel diyabet denir. Gestasyonel diyabetin nedeni, hamileliğin vücudun insülin ihtiyacını arttırması, ancak vücudun bu ihtiyaca karşı yeterince insülin üretememesidir. Gebelikte şeker hastalığı hem anne hem de bebek için önemli riskler oluşturabilir.
Gebelikte şeker hastalığı (diyabet) dikkatle takip edilmesi gereken önemli bir sorundur.
Gebelikte Diyabet Hastalığının Anne Adayı ve Bebek Açısından Riskleri Nelerdir?
Gerek gebelik öncesinde var olan diyabet (pregestasyonel), gerekse gebelikte ortaya çıkan diyabet, gerekli şekilde takip edilip tedavisi yapılmazsa hem anne adayı için hem de bebek için olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bu risklerin en önemlileri şunlardır:
Preeklampsi (gebelik zehirlenmesi): Şeker hastalığı gebelik sırasında yüksek tansiyon ve preeklampsi riskini arttırır. Gebelik zehirlenmesi anne için ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlar doğurabilir.
Gebelik kaybı: Gebelikte diyabet hastalığı tedavi edilmezse nadir de olsa ölü doğuma sebep olabilir.
İri bebek: Şeker hastalığı bebeğin haftasına göre daha büyük olmasına sebep olabilir. Bu durum doğum sırasında zorluklara yol açabilir ve sezaryen olasılığını artırabilir. Ayrıca gestasyonel diyabetli annelerden doğan iri bebeklerin daha sonraki yaşamlarında diyabet ve obezite geliştirme riski daha yüksektir.
Polihidramnios: Diyabet amniyotik sıvı (bebeği çevreleyen sıvı) miktarının artmasına neden olabilir. Bu da erken doğum, zor doğum ve sezaryen olasılığını arttırabilir.
Erken doğum: Şeker hastalığı olan ve gerekli tedavisi yapılmayan gebelerin erken doğum yapma riskleri daha yüksektir.
Yeni doğan sorunları: Diyabetik annelerin bebeklerinde doğumdan sonra düşük kan şekeri, sarılık, solunum sıkıntısı, elektrolit bozuklukları gibi bazı sorunların görülmesi riski daha yüksektir.
Bebekte yapısal bozuklar: Pregestasyonel diyabeti olan, yani gebelikten önce şeker hastası olan kadınların bebeklerinde kalp hastalıkları ve iskelet sistemiyle ilgili hastalıklar gibi bazı yapısal anomaliler görülme sıklığı daha fazladır. Gestasyonel diyabet yani gebelikte başlayan şeker hastalığı ise bu tip sorunlara yol açmaz.
Tüm bu risklerin en aza indirilmesi için gebelikte diyabetin teşhisi, takibi ve tedavisi çok önemlidir. Gebelik döneminde kan şekeri seviyeleri kontrol altına alındığında, oluşabilecek riskler de bununla orantılı olarak azalacaktır.
Gebelik Şekeri İçin Yüksek Riskli Hastalar
Gebelik şekerinin (gestasyonel diyabet) kimlerde ortaya çıkacağını tahmin etmek zor olsa da bazı gebelerin diğerlerine göre daha yüksek risk taşıdığı bilinmektedir. Aşağıdaki durumlarda gestasyonel diyabete yakalanma olasılığı daha fazladır:
● Önceki gebelikte gestasyonel diyabetinin ortaya çıkmış olması,
● Önceki gebelikte iri bebek doğumu olması,
● Gebenin aşırı kilolu olması
● Ailede şeker hastalığının görülmesi,
● Gebenin yaşının ileri olması, özellikle de 40’tan fazla olması.
Hamilelik öncesinde ve hamilelik boyunca yapılacak bazı şeyler gebelik şekeri riskini azaltabilir. Bunların en önemlileri arasında fazla kilonuz varsa varsa hamilelikten önce kilo vermek, sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak ve sigara içmemek sayılabilir.
Gebelikte Diyabet Tanısı ve Şeker Yükleme Testi
Anne adayının gebelikten önce teşhis edilmiş diyabet hastalığı varsa, gebelik planlanmadan önce kan şekeri düzeyinin kontrol altına alınması gerekir. Gebelik sonrasında, uzman bir doktor tarafından düzenlenen tedaviye hassasiyetle devam edilmesi ve kan şekeri seviyesinin rutin bir biçimde kontrol edilmesi gerekir.
Gebelik öncesinde bilinen bir şeker hastalığı yoksa, gebelikte ortaya çıkan gestasyonel diyabet riskine karşı tetkiklerin yapılması gerekir. Bu tetkikler diyabet riski olsun veya olmasın tüm gebeler için önerilir.
Gebelik şekerini teşhis etmek için kullanılan başlıca test şeker yüklemesidir. Bu testin amacı vücudun şekere karşı tepkisini değerlendirerek anne adayında gebelik diyabeti hastalığı olup olmadığının teşhisinin konulmasıdır. Şeker yüklemesi testi gebeliğin 24-28. haftaları arasında yapılır. Ancak yukarıda belirtilen gebelik şekeri için yüksek risk taşıyan anne adayları için gebeliğin başında da şeker yüklemesi testi önerilir. Gebeliğin başında yapılan testte sonuçlar normal ise, gebeliğin 24-28. haftalarında test tekrarlanır.
Gebelikte şeker yüklemesi testinde anne adayına belirli bir miktarda (50, 75 veya 100 gr.) şeker içeren bir sıvı içilir ve sonrasında kan şekeri düzeylerine bakılır.
Şeker yüklemesi testinin nadiren görülen bulantı, şişkinlik, terleme, halsizlik, ishal, baş ağrısı gibi hafif yan etkileri olabilir. Ancak şeker yükleme testinin anne veya bebeğin sağlığını tehdit edecek düzeyde olumsuz bir yan etkisi veya riski yoktur. Bu açıdan oldukça güvenli bir testtir.
Hamilelikte diyabet hastalığı annenin ölümüne ve gebelik kaybına kadar varabilecek çok olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu açıdan gebelik diyabeti için gerekli tetkiklerin yapılması, tanı konulması durumunda takip ve tedavinin yapılması çok önemlidir. Şeker yüklemesi testi diyabetin teşhisinde en kesin sonuçlar veren testlerden biridir ve tüm gebelerin yaptırması önerilir.
Gebelikte şeker yüklemesiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi için bu konudaki makalemizi okuyabilirsiniz: Gebelikte Şeker Yüklemesi Testi
Gebelikte Şeker Hastalığı: Anne Adaylarının Dikkat Etmesi Gereken Hususlar
Gebelik öncesi : Eğer anne adayının gebelik öncesinde diyabet hastalığı varsa, gebeliğin kan şekeri kontrol altına alındıktan sonra planlanması gerekir. Bu durumda olan anne adayları gebelik öncesinde uzman doktor kontrolünde olmalıdır.
Gebelikte tanı testleri : Gebelik öncesinde herhangi bir diyabet sorunu olmayan anne adaylarının gebelikte ortaya çıkan diyabete karşı mutlaka tanı testlerini yaptırmaları gerekir. Bu konudaki başlıca tanı testi yukarıda açıklanan şeker yüklemesi testidir.
Doğru beslenme ve diyet : Gestasyonel diyabet için ilk tedavi doğru beslenmedir. Diyabet teşhisi konmuş anne adaylarının uzman bir diyetisyen veya sertifikalı diyabet eğitimcisi (diyabet konusunda uzmanlaşmış bir hemşire) ile görüşerek kişiselleştirilmiş diyet planı hazırlaması gerekir.
Beslenmeyle ilgili aşağıdaki hususlara dikkat edebilirsiniz. Ancak bu tavsiyelerin uzman bir diyetisyenin hazırlayacağı bir diyet planının yerini tutmayacağını unutmayın:
● Sadece 3 ana öğünde yemek yemek yerine, 2-3 saatte bir şeyler yiyecek şekilde öğünlerinizi planlayın. Öğün ve ara öğünleri atlamayın.
● Protein (et, tavuk, balık), az yağlı süt, süt ürünleri ve yumurtayı öğünlerinizde dengeli bir şekilde bulundurunuz.
● Tatlı, dondurma, çikolata gibi şeker içeren ürünlerden uzak durun.
● Meyve porsiyonlarınızı küçük tutun. Meyve suyundan kaçının veya az tüketin. Sabahın erken saatlerinde daha yüksek kan şekeri seviyelerine neden olabileceğinden kahvaltıda meyvelerden kaçınılmasını özellikle önerilir.
● Birçok sebzede şeker ve karbonhidrat oranı düşüktür. Öğünlerinize salata, ıspanak, lahana, brokoli, havuç, yeşil fasulye, domates, soğan, mantar gibi sebzeler ekleyin. Yemeklerinizde tabağın yarısı nişastalı olmayan sebzeler olabilir.
● Zeytin yağı gibi sağlıklı yağlar kullanın.
Kan şekeri takibi : Diyabet hastası gebelerin disiplinli ve özenli bir biçimde kan şekeri düzeyini takip etmeleri gerekir.
Egzersiz :Egzersiz yapmak kan şekeri düzeylerini kontrol etmeye yardımcı olabilir. Daha önce egzersiz yapıyorsanız, gebelikte diyabeti teşhisi konduktan sonra da egzersize devam etmelisiniz. Doktorunuz veya diyetisyeniniz egzersiz programı verdiyse buna özenle riayet etmeniz gerekir. Spor egzersizleri sadece diyabeti olanlar için değil, tüm gebeler için çok faydalı bir aktivitedir. Ancak çok yorucu sporlardan uzak durmak gerekir. Özellikle gebelik öncesi herhangi bir spor aktivitesi yapmayan anne adaylarının buna dikkat etmesi gerekir. Yürüyüş, yoga ve yüzme gibi sporlar gebeler için uygundur. Uzun spor egzersizleri yerine daha kısa ama düzenli (örneğin haftada 3 kez) egzersizler tercih edilmelidir.
Tedavi : Gebelikte diyabet tedavisinde öncelikte dikkat edilmesi gereken husus kan şekeri düzeyinin sıklıkla kontrol edilerek takip edilmesidir. Tedavinin ilk aşaması uygun bir diyet programıyla beslenme düzeninin planlanmasıdır. Çoğu durumda beslenme düzenini değiştirerek uygun diyabetik diyet ve egzersiz ile kan şekeri seviyesini normal aralıkta tutabilir. Bazı durumlarda, kan şekeri seviyesini düşürmek için ilaç tedavisi gerekebilir. İlaç tedavisi, gebenin durumuna ve diyabetin seyrine göre uzman doktor tarafından düzenlenir. Anne adayları hem kendi hem de bebeklerinin sağlığı için hekimleri tarafından düzenlenen tedavi programına hassasiyetle dikkat etmelidir.
Doğumdan Sonra Kan Şekeri Takibi ve Tedavisi
Gestasyonel diyabeti olan gebelerin büyük çoğunluğunda kan şekeri doğum sonrasında normal seviyelere iner ve diyabet tedavisine devam etmek gerekmez. Kan şekerinin normal veya normale yakın olduğundan emin olmak için doğumdan sonra kan şekeri seviyeleri ölçülür. Kan şekerleri seviyelerinin normal olduğu görüldükten sonra gebelik öncesi beslenme düzenine geri dönülebilir.
Gebelik sonrası kan şekeri düzeyi normal seviyeye inmeyen hastaların iç hastalıkları veya endokrinoloji uzmanı hekimlerce takip ve tedavisinin yapılması gerekir.
Gestasyonel diyabet gebelik sonrasında çoğu kez ortadan kalksa da bu rahatsızlığı yaşamış olan kadınların bazı hastalıkları geçirme riski artar. Bu risklerin en önemlileri şunlardır:
Sonraki gebelikte gestasyonel diyabet riski : Bir hamilelikte gestasyonel diyabet geçiren kadınların üçte biri ila üçte ikisi, daha sonraki bir hamilelikte tekrar diyabet geçirir. Eğer hasta fazla kilolu ise, diyet ve egzersiz yoluyla kilo verme bu riski azaltabilir.
Tip 2 diyabet riski : Gestasyonel diyabeti olan kadınlarda, özellikle başka risk faktörleri de varsa (örneğin obezite veya ailede tip 2 diyabet öyküsü) daha sonra tip 2 diyabet geliştirme riski daha yüksektir. Kilo vererek ve düzenli egzersiz yaparak tip 2 diyabet riski azaltılabilir.
Kardiyovasküler hastalık riski : Gestasyonel diyabet geçirmiş olan kadınlarda kalp krizi ve inme dahil olmak üzere kardiyovasküler hastalık geliştirme riski artar. Dengeli beslenmek, kilo vermek, düzenli egzersiz yapmak ve sigaradan kaçınmak gibi sağlıklı yaşam tercihleri bu riski en aza indirmeye yardımcı olabilir.
Gebelik şekeri (gestasyonel diyabet) geçiren kadınların gebelik sonrası kan şekeri düzeyleri normale gelse de belirli aralıklarla kan şekerlerini kontrol ettirmeleri gerekir. Gestasyonel diyabet öyküsü olan tüm kadınların doğumdan 12 hafta sonra ve sonuç normal ise ilk testten sonra her yılda bir kez olmak üzere şeker tarama testi yaptırmaları önerilir.
Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk Kadın Hastalıkları ve Doğum & Perinatoloji Uzmanı(Ankara)
İLETİŞİM VE RANDEVU
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)
Gebelikte şeker yüklemesi testi anne adayında gebelik diyabeti olup olmadığının kontrolü için yapılan bir testtir. Anne adayında gebelik öncesinde diyabet (şeker hastalığı) olmasa bile, gebelik sürecinde diyabet oluşabilir. Buna gestasyonel diyabet veya gebelik diyabeti denir. Eğer gerekli önlemler alınarak tedavi edilmezse gebelikte diyabet hem anne adayı hem de bebek için çok olumsuz sonuçlara yol açabilir. Hamilelikte şeker hastalığı ve tedavisiyle ilgili geniş bilgi almak için, bu konudaki yazımızı okuyabilirsiniz: Gebelikte Şeker Hastalığı (Diyabet)
Niçin yapılır?
Şeker yüklemesi testinin amacı vücudun şekere karşı tepkisini değerlendirerek anne adayında gebelik diyabeti hastalığı olup olmadığının teşhisinin konulmasıdır.
Gebelikte şeker yüklemesi ne zaman (kaçıncı haftada) yapılır?
Şeker yüklemesi testi gebeliğin 24-28. haftaları arasında yapılır. Ancak anne adayında gebelik şekeri riski varsa gebeliğin başında da şeker yüklemesi testi önerilir. Gebeliğin başında yapılan testte sonuçlar normal ise, gebeliğin 24-28. haftalarında test tekrarlanır.
Anne adayında gebelik şekeri riski doğuran durumlar şunlardır:
● Önceki gebelikte gebelik diyabetinin ortaya çıkmış olması,
● Önceki gebelikte iri bebek doğumu olması,
● Gebenin aşırı kilolu olması,
● Ailede şeker hastalığının görülmesi,
● Gebenin yaşının ileri olması, özellikle de 40’tan fazla olması.
Şeker yüklemesi testi özel olarak hazırlanmış 50, 75 veya 100 gr glikoz (şeker) içeren içeceklerle yapılır.
Şeker yüklemesi nasıl yapılır? Sonuçları nasıl değerlendirilir?
Şeker yüklemesi testi anne adayının durumuna göre farklı şekillerde uygulanabilir.
Tek aşamalı test
Tek aşamalı olarak yapılan testte anne adayına 75 gr. glukoz (şeker) içeren bir içecek içirilir. Test öncesinde en az 8 saat herhangi bir şey yenmemiş olması gerekir. Test öncesinde anne adayının açlık kan şekeri ölçülür. Anne adayının şekerli solüsyonu içmesinde sonra birer saat aralarla 2 kez daha kan şekerine bakılır. Çıkan sonuçların en az birinde kan şekeri düzeyi normal değerlerin üzerindeyse hastaya gebelik diyabeti (gestasyonel diyabet) tanısı konulur.
İki aşamalı test
İki aşamalı testte anne adayına önce 50 gr. glukoz (şeker) içeren bir sıvı içirilir. Bu test sonucunda kandaki şeker düzeyi normal sınırların üstünde çıkarsa ikinci bir test yapılır. Birinci (50 gr.) şeker yüklemesi testi günün herhangi bir saatinde, anne adayının aç veya tok olması fark etmeksizin yapılabilir. Test için anne adayına 50 gram glikoz (şeker) içeren bir içecek içirilir. Tüm miktarın birkaç dakika içinde içmelisi önerilir. 1 saat sonra anne adayının kan şekeri düzeyine bakılır. Test sonuçları normal sınırlar içerisindeyse gebelik diyabeti olmadığı varsayılır.
Eğer 50 gr. şeker içeren içecekle yapılan test sonucunda kan şekeri düzeyi normal değerlerin üzerinde çıkarsa, 100 gr. şeker içeren içecekle ikinci bir test yapılır. Bu testin öncesinde en az 8 saat herhangi bir şey yenilmemiş olması gerekir. Test için öncelikle açlık kan şekerine bakılır. 100 gr. şeker içeren içecek içildikten sonra da birer saat aralıklarla 3 kez kan şekeri düzeyi ölçülür. Çıkan sonuçların en az ikisinde kan şekeri normal değerlerin üzerindeyse gebelik diyabeti (gestasyonel diyabet) teşhisi konulur.
Gestasyonel diyabet tanısı konulurken sadece test sonuçlarına değil, anne adayının diğer özellikleri ve fetüsün durumu da bakılır. Fetüsün büyüklüğünün normalin üzerinde olması veya fetüsün çevresinde fazla sıvı bulunması gibi diyabet belirtileri test sonuçlarıyla birlikte değerlendirilir.
Şeker yüklemesi testinin sakıncaları veya zararları var mıdır?
Şeker yüklemesi testinin bulantı, şişkinlik, terleme, halsizlik, ishal, baş ağrısı gibi hafif yan etkileri olabilir. Bunların hepsi geçici yan etkilerdir ve hastaların büyük çoğunluğunda görülmez. Şeker yükleme testinin anne veya bebeğin sağlığını tehdit edecek düzeyde olumsuz bir yan etkisi veya riski yoktur. Bu açıdan oldukça güvenli bir testtir. Şeker yüklemesinde anne adayının aldığı şeker olumsuz sonuçlara yol açabilecek bir miktarda değildir. 50 gr. glikoz içeren şeker yüklemesinde alınan şeker miktarı yaklaşık 90 gramlık küçük bir paket jelibon ile eş değerdedir.
Hamilelikte diyabet (şeker) hastalığı annenin ölümüne veya gebelik kaybına kadar varabilecek olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu açıdan gebelik diyabeti için gerekli tetkiklerin yapılması, tanı konulması durumunda takip ve tedavinin yapılması çok önemlidir. Şeker yüklemesi testi diyabetin teşhisinde en kesin sonuçlar veren testlerden biridir. Eğer anne adayını takip eden uzman doktor yapılmasını gerekli görüyorsa, şeker yüklemesi testinin mutlaka yapılması gerekir.
Hamilelikte tansiyon dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur. Bu yazıda gebelikte tansiyon düşüklüğü ve yüksekliği, belirtileri ve alınması gereken önlemleri inceleyeceğiz.
Tansiyon (kan basıncı) kanın damar duvarlarına doğru uyguladığı basıncın veya kuvvetin ölçümüdür. Hamilelik; hormonal, bedensel ve ruhsal durumunda yoğun değişikliklerin olduğu hassas bir dönemdir. Bu nedenle, hamile kadınların kan basıncında dalgalanmalar yaşanabilir. Sağlıklı bireylerde, kişisel farklılıklar olmak ile birlikte, genellikle sistolik (büyük) kan basıncı 120 mmHg, diyastolik (küçük) kan basıncı ise 80 mmHg’dır. Gebeliğin ilk yarısında tansiyon değerlerinde genellikle bireyin normal tansiyon değerinden 10-20 mmHg kadar hafif bir azalma olmakta, ikinci yarısından sonra normale yaklaşarak, doğuma doğru hafifçe yükselmektedir.
Hamilelikte tansiyonla ilgili sorunlar ciddiye alınmalı ve özenle takip edilmelidir.
Evde Tansiyon Ölçümünde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Eğer tansiyon ölçümü evde gebe tarafından veya evde bulunan başka biri tarafından yapılıyorsa, doğru bir ölçüm olması için şu hususlara dikkat edilmelidir:
Güvenilir cihazlar kullanılmalı.
Ayaklar yerde ve sırt destekli bir biçimde (sandalye oturuşu) en az 5 dakika dinlendikten sonra tansiyon ölçümü yapılmalı. Rahat bir biçimde oturulmalı.
Ölçüm yapılırken konuşulmamalı.
Ölçümden en az yarım saat öncesine kadar çay ve kahve gibi kafein içeren içecekler içilmemiş ve spor egzersizleri yapılmamış olmalı. Yemekten hemen sonra tansiyon ölçülmemeli.
Mesane boş iken (idrara sıkışık olmayacak şekilde) ölçüm yapılmalı.
Hergün aynı saatte ölçüm yapılmalı.
Gebelikte Tansiyon Düşüklüğü
Gebeliğin ilk dönemlerinde hafif tansiyon düşüklüğü, fetüse daha fazla kanın yönlendirilmesi, kan damarlarının daha fazla kanı barındırması için genişlemesi gibi sebeplerle ortaya çıkan yaygın bir durumdur. Bu durum başdönmesi, halsizlik, uyku hali, görme bulanıklığı, nefes darlığı, çarpıntı gibi şikayetlere neden olabilir. Çoğu kez herhangi bir tedavi gerektirmez. Ancak bazı durumlarda tansiyon düşüklüğü ileri düzeyde olabilir. Büyük tansiyon 90, küçük tansiyon 60 altına düşüyorsa, baş dönmesi, halsizlik, çarpıntı gibi şikayetler uzun süren rahatsızlıklara sebep oluyorsa mutlaka doktora danışılmalıdır.
Hamilelikte şiddetli tansiyon düşüklüğü kansızlık, allerjik reaksiyonlar, dış gebeliğe bağlı iç kanama, nörolojik hastalılklar, kalp hastalıkları, endokrin hastalıklar gibi bazı rahatsızlıklarla ilişkili olabilir. Gebelik bulantıları nedeniyle düzenli beslenememe, su alımının az olması, çoğul gebelikler, uzun süre oturmak veya uzanmak gibi durumlar da hamilelikte tansiyon düşüklüğüne sebep olabilir.
Hamilelikte Tansiyon Düşüklüğünün Tedavisi ve Yapılması Gerekenler
Gebeliğin başında sıklıkla gördüğümüz hafif tansiyon düşüklükleri, gebeliğin ikinci yarısından sonra kan basıncı normale döndüğü için genellikle herhangi bir tedavi gerektirmez. Ancak şiddetli tansiyon düşüşleri ciddi, hatta yaşamı tehdit eden bir sorunun işareti olabileceği için mutlaka teşhis ve tedavinin yapılması gerekir. Eğer kan basıncı düşüklüğünün altında yatan görünür bir neden var ise, sebepe yönelik tedavi yapılmalıdır.
Gebelik sırasında tansiyon düşüklüğüyle ilgili sorunları azaltmak için şunlara dikkat edilmelidir:
Sağlıklı ve dengeli beslenmek: Vitamin ve mineraller açısından zengin meyve ve sebzeleri tüketmek gebelikte tansiyonun düzenlenmesine yardımcı olacaktır. Bir seferde ağır öğün yerine, kısa aralıklılarla ara öğünler de yaparak beslenmek daha doğru olacaktır.
Egzersiz yapmak: Yoğun olmayacak şekilde düzenli egzersizler yapmak (örneğin hafif yürüyüş) tansiyonun düzenlenmesine yardımcı olur.
Doğru ve yeterli dinlenmek: Yatarken yan olarak yatmak (tercihen sol yanına), yattıktan veya uzun süre oturduktan sonra aniden ayağa kalkmamak, hızlı ve ani hareketlerden kaçınmak gerekir.
Bol sıvı tüketmek: Başta su olmak üzere bol sıvı tüketmek gerekir.
Dar kıyafetler giymemek: Rahatsız edici, vucudu sıkan dar kıyafetler giymemek gerekir.
Hamilelikte Yüksek Tansiyon
Kan basıncı değerinin sistolik (büyük) kan basıncının 140mmHg ve üzerinde, veya diyastolik (küçük) kan basıncının 90 mmHg ve üstünde olması yüksek tansiyon olarak tanımlanır. Hipertansiyon olarak da isimlendirilir.
Yüksek tansiyon gebelikte anne ve bebek sağlığını tehdit eden komplikasyonların en önemli sebeplerinden biridir. Ağır vakalarda anne ve bebek ölümüne kadar varan çok ciddi sonuçlara yol açabilir. Hipertansif hastalıklar gebeliklerin yaklaşık %10’unda görülür. Hipertansiyon riski gebelik haftası ilerledikçe artar. Doğum sırasında veya doğum sonrası dönemde de hipertansif hastalıklar görülebilir.
Yüksek tansiyon tespit edilen hamilelerin mutlaka doktor kontrolünde olmaları ve tedavilerini aksatmamaları gerekir. Takip ve tedavinin gerektiği gibi yapıldığı gebeliklerde yüksek tansiyon genellikle kontrol altına alınır ve ciddi olumsuz sonuçlara yol açmaz.
Hamilelikte tansiyon yüksekliği farklı şekillerde ortaya çıkabilir:
Kronik hipertansiyon.
Gestasyonel hipertansiyon
Preeklampsi (gebelik zehirlenmesi)
Kronik Hipertansiyon
Hamilelik öncesinde var olan veya gebeliğin 20. haftasından önce ortaya çıkan tansiyon yüksekliği kronik hipertansiyon olarak isimlendirilir.
Hamilelik öncesinde yüksek tansiyon tanısı konulan kadınların planlı bir gebelik süreci yaşamaları hayati önemdedir. Bu durumda olan kadınların hamilelik öncesinde bir kadın doğum uzmanına ve ilgili diğer alan uzmanlarına başvurmalı, ve tedavileri uygun bir biçimde düzenlenerek tansiyon kontrol altına alınmalıdır. Gebeliğin başlaması durumda ilaçlarının yeniden düzenlenmesi gerekebilir. Bu süreçte hastanın mutlaka doktor takibinde olması gerekir.
Kronik hipertansiyonu olan hamilelerde, gebelik sürecinde ve özellikle 20. haftadan sonra tansiyon yüksekliğinin şiddetlenmesi ve preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) gelişmesi riski vardır. Kronik hipertansiyonda preeklampsi bulguları ve komplikasyonları çok daha şiddetli olabilir.
Gestasyonel hipertansiyon
İlk kez gebeliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkan, beraberinde idrarda protein kaçağı veya diğer organlar ile ilgili fonksiyon bozukluğu gibi belirtilerin olmadığı tansiyon yüksekliği gestasyonel hipertansiyon olarak isimlendirilir. Gestasyonel hipertansiyon tek başına genelde ciddi komplikasyonlara sebep olmaz. Ancak preeklampsiye (gebelik zehirlenmesi) dönüşme riski sebebiyle yakından takip edilmelidir. Doktorunuz gerekli görürse ilaç tedavisine başlayabilir. Bu durumda tedavinin dikkatle sürdürülmesi ve tansiyon kontrolünün düzenli bir şekilde yapılması gerekir.
Preeklampsi (Gebelik Zehirlenmesi)
Gebelik zehirlenmesi (preeklampsi) annenin organlarını ve bebeğini etkileyebilen ciddi bir hastalıktır. Anne ve bebek ölümlerinin en önemli sebeplerinden biridir. Genellikle gebeliğin 20. haftasından sonra ve çoğunlukla son 3 ayında ortaya çıkar. Daha az sıklıkla da olsa, gebeliğin 20. haftasında önce veya doğumdan sonraki haftalarda da görülebilir.
Gebelik zehirlenmesi hafif veya şiddetli olabilir. Hafif preeklampside, şiddetli olmayan yüksek tansiyon ve idrarda protein kaçağı vardır. Ancak, organ hasarı semptomları veya organ fonksiyonlarında bozukluklar gözlenmez. Eğer tansiyon yüksekliği sistolik 160mmHg ve/veya diyastolik 110mmHg üzerinde olduğunda veya tansiyon çok yüksek olmasa da inatçı baş ağrısı, karnın sağ tarafında ve karaciğerin üzerinde geçmeyen ağrı, akciğer ödemi, görme bozuklukları, kanda trombosit sayısının düşmesi gibi bulgulardan herhangi biri varsa şiddetli bulguları olan preeklampsi olarak değerlendirilir.
Gebelikte Yüksek Tansiyonun Yol Açabileceği Sorunlar
Gebelikte yüksek tansiyon hem anne hem de bebek için çok ciddi sorunlara neden olabilir. Bu yüzden kesinlikle ihmal edilmemeli ve doktor tarafından bir tedavi düzenlenmişse hassasiyetle takip edilmelidir.
Yüksek tansiyona bağlı rahatsızlıklar ve özellikle gebelik zehirlenmesi anne adayında şu sorunlara yol açabilir:
Karaciğer ve böbreklerde foksiyon bozukluğu.
Kan pıhtılaşma sorunları.
Havale geçirme (eklampsi) ve inme gibi nörolojik sorunlar.
Akçiğer ödemi ve solunum sıkıntıları
Görme problemleri
Doğum sonrası kanama
Plasenta dekomlanı (plasentanın erken ayrılması)
Bebek için ortaya çıkabilecek önemli sorunlar ise şunlardır:
Bebek kaybı ve ölüm doğum.
Gelişme geriliği ve düşük doğum ağırlığı.
Erken doğum
İyi haber şu ki, eğer gerekli önemler alınır ve uygulanan tedavi özenle takip edilirse gebelikte yüksek tansiyon çoğu kez ciddi sorunlara yol açmaz. Bebek doğduktan sonra da yüksek tansiyon sorunu genellikle ortadan kalkar.
Hamilelikte Yüksek Tansiyon Tedavisi
Gebelikte hipertansiyon sorunu ortaya çıkmışsa anne adayının mutlaka doktor kontrolünde olması, muayene randevularını aksatmaması, evde tansiyon ölçümünün düzenli bir biçimde yapılması ve oluşturulan tedavinin özenle takip edilmesi gerekir. Bu konuda anne adayı için en doğru tavsiyeleri verecek olan kendi doktorudur. Doktorunuzun bilgisi dışında asla herhangi bir tedavi yoluna başvurmayın.
Hafif ve orta şiddette hipertansiyonda, doktorunuzun tavsiye edeceği fiziksel aktivitenin azaltılması gibi bazı önlemler kan basıncını düşürebilir. Bazı durumlarda ilaç tedavisi başlamak da gerekebilir. Hipertansiyonun şiddetlenmesi ve ciddi komplikasyonlara evrilmesi riskine karşı tetikte olunmalıdır. Şiddetli baş ağrısı, bulanık görme, karın üst bölgesinde ağrı ya da nefes darlığı gibi gebelik zehirlenmesi belirtileri fark ederseniz, doğrudan doktorunuza ya da acil servise başvurun.
Gebelikte yüksek tansiyon kontrol altına alınamaz veya gebelik zehirlenmesi bulguları oluşursa gebeliği erken sonlandırmak gerekebilir. Bu durumda, sorunun ciddiyeti, annenin genel sağlık durumu ve ek hastalıkları olup olmadığı, komplikasyon gelişip gelişmediği, bebeğin gelişimi ve gebelik haftası göz önüne alınarak karar verilir.
Gebelikte tansiyon sorunu yaşayan anneler doğum sonrasında da takip edilmelidir. Gebelik zehirlenmesi gibi yüksek tansiyona bağlı bazı komplikasyonlar doğum sonrasında da, özellikle de ilk 48 saat içerisinde ortaya çıkabilir. Doğum sonrası tansiyon normalleşmesi 12 haftayı bulabilir. Bu süreyi aşan tansiyon yüksekliği kronik hipertansiyon olarak değerlendirilir. Bu durumda olan hastalar dahiliye uzmanları kontrolünde tedaviye devam etmelidir.
Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk Kadın Hastalıkları ve Doğum & Perinatoloji Uzmanı(Ankara)
İLETİŞİM VE RANDEVU
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)
Ense kalınlığı ölçümü gebelikte Down sendromu ve diğer birçok anomaliyle ilgili risk belirlemede kullanılan önemli bir değerlendirmedir. Bu yazıda “Gebelikte ense kalınlığı nedir, kaç olmalıdır, neyin belirtisidir ve ölçümü nasıl yapılır?” sorularını cevaplayacağız.
Gebelikte Ense Kalınlığı Nedir ve Neyin Belirtisidir?
Ense saydamlığı veya NT (nuchal translucency) olarak da isimlendirilen ense kalınlığı, gebeliğin ilk üç ayında fetal boynun arkasındaki deri altında sıvı toplanmasının sonografik görünümüdür. Kromozom anormallikleri, kalp kusurları ve birçok genetik sendromlu fetüslerde NT kalınlığı artar.
Ense kalınlığı bebekte Down sendromu belirtilerinden biridir ve risk düzeyi ölçümünde kullanılır. Anne kanından bakılan beta-HCG ve PAPP-A ölçümü ile birlikte yapılan ense kalınlığı ölçümü gebeliğin ilk üç ayında bakılan ikili testi oluşturmaktadır. Bu test Down sendromu riskinin belirlemede %80-85 oranında hassas bir testtir.
NT kalınlığı bebekte Down sendromu dışında da birçok anomali ile ilişkilidir. Bunların en önemlileri kalp hastalıkları, kas iskelet sistemi hastalıkları, diyafram hernisi gibi bazı yapısal hastalıklar, fetal enfeksiyonlar ve çoğul gebeliklerle ilişkili bazı komplikasyonlardır (ikizden ikize kan geçişi gibi). Fetüste ense kalınlığı arttıkça Down sendromu gibi anomaliler ve diğer hastalıkların görülme olasılığı da artar.
Normalin üzerinde NT kalınlığı ölçülen bazı bebeklerde herhangi bir anomali veya hastalık görülmez. Yani bu durum mutlaka bir anomali belirtisi anlamına gelmez. Ense kalınlığı olup sağlıklı doğan bebekler de vardır.
Nasıl Ölçülür? Ultrasonla NT Ölçümü
Ense kalınlığının ölçülmesi ultrasonla yapılan, eğitim ve deneyim gerektiren hassas bir testtir. Genellikle transabdominal (karından) yapılan ultrason ile ölçülür. Ancak fetal pozisyon uygun olmadığında veya annede obezite olduğunda transvaginal (vaginal yolla) ultrason ile ölçüm yapılır. Fetüsun uygun pozisyonda olması gerektiği için bazen işlem 20-30 dakikaya kadar uzayabilir.
KLİNİĞİMİZDE AYRINTILI ULTRASON MUAYENESİ VE NT ÖLÇÜMÜ
Ankara’da (Çankaya – Çukurambar) bulunan kliniğimizde Kadın Hastalıkları ve Doğum – Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk tarafından ayrıntılı ultrason hizmeti sunulmaktadır. Bu muayenede ense kalınlığı ölçülmekte ve diğer faktörler de dikkate alınarak risk değerlendirmesi yapılmaktadır.
İLETİŞİM VE RANDEVU BİLGİLERİ
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)
Ense Kalınlığının Hangi Haftalarda Ölçülmesi Gerekir?
NT kalınlığının gebeliğin 11-14. haftaları arasında ölçülmesi gerekir. Ayrıca 18-23. haftalar arasında yapılan ayrıntılı ultrason muayenesinde de tekrar değerlendirilir.
NT Sınır Değerleri
Gebelik haftası ilerleyip anne karnındaki bebek büyüdükçe NT kalınlığı da artar. Kalınlığın gebelik haftasına göre 95 persentil ve üzerinde olması durumunda normalden fazla kalın olarak değerlendirilir. 11-14. haftalar arasında genellikle 3 mm’nin üstü artmış olarak değerlendirilmektedir.
Çoğul Gebeliklerde NT Testi
Çoğul gebeliklerde Down sendromu taramasında anne kanından yapılan tarama testlerinin (ikili-üçlü/dörtlü test) daha az güvenilir olması ve her bebek için ayrı ayrı ölçülebilen ense kalınlığının bebeğe özgü riski gösteriyor olması NT ölçümünü daha önemli hale getirir. Ense saydamlığı ölçümü, ikiz gebeliklerde Down sendromu taramasında tekil gebeliklere benzer saptama olasılığına sahiptir. Ayrıca ortak plasenta ile beslenen tek yumurta ikiz gebeliklerindeki birbibinden kan çalma (TTTS ) gibi bazı komplikasyonlarla ilgili risk göstergesi olarak da kullanılabilir.
Ense Kalınlığı Sınır Değerlerin Üzerindeyse Ne Yapılmalıdır?
Ense kalınlığı ölçümü tek başına bebekte herhangi bir anomali tanısı koymak için yeterli değildir. Ancak kalınlığın normal değerlerin üzerinde olması Down sendromu başta olmak üzere bazı anomalilerin olabileceğine dair önemli bir bulgudur. NT kalınlığının artması durumunda fetal bir problem olup olmadığını belirleyebilmek için mutlaka ileri araştırma ve tetkikler yapılmalıdır. Fakat ense kalınlığı tespit edildiği için bebekte bir anomali varmış gibi fazlaca bir endişeye kapılmak yanlıştır. Ense kalınlığı tespit edilen ve sonuçta sağlıklı doğan çok sayıda bebek vardır. Bu yüzden gereksiz endişeye kapılmadan, ancak ileri tetkikleri de kesinlikle ihmal etmeden hareket etmek gerekir.
Ense kalınlığı için ileri değerlendirmenin bir perinatoloji uzmanı tarafından yapılması önerilir. Perinatoloji uzmanı tarafından 11-14 haftada yapılan ayrıntılı fetal ultrason muayenesi ile, fetal ense kalınlığının ölçümü yanında, yapısal sakatlıklar ve/veya kromozomal hastalıklar taramasında kullanılan diğer belirteçler de değerlendirilir (burun kemiği, yüz açısı, ducuts venozus doppler gibi). Böylece daha doğru bir risk değerlendimesi yapılmış olacaktır.
Ense kalınlığına bağlı kromozomal anomali riski yüksek olması nedeniyle, öncelikle kromozomal anomalilerin kesin tanısı için genetik tanı testleri (koryon villus biyopsisi, amniyosentez gibi) yapılması önerilir. Bu girişimsel işlemler çok düşük ihtimalle de olsa bebek kaybına yol açabilir. Bu nedenle, deneyimli perinatoloji uzmanları tarafından işlemin olası riskleri, olası sonuçları ve bunun gebelik süreci üzerine olan etkileri konusunda verilen danışmanlık sonrasında anne adayı ve aile ister ise yapılmalıdır.
Girişimsel genetik tanı testleri sonucunda herhangi bir kromozomal anomali tespit edilmemesi durumda, fetal yapısal sakatlıkların tespit edilmesi açısından ayrıntılı fetal anatomik değerlendirme ve fetal ekokardiyografi (kalp ultrasonu) yapılması gerekir. Bu değerlendirmeler genellikle gebeliğin 18-23. haftaları arasında yapılır. Ayrıntılı ultrason ve ekokardiyografi girişimsel değildir, yani anne ve bebek sağlığı için herhangi bir risk içermez, güvenle yapılabilir.
Doğum Sonrası Takip
Ense kalınlığı tespit edildikten sonra, yukarıda anlattığımız ayrıntılı testler sonucunda herhangi bir anomali tespit edilemeyen bebekler, doğuma kadar ve doğum sonrasında da takip edilmelidir. Çünkü bazı anomaliler gebeliğin son dönemlerinde ortaya çıkabilir veya gebelik boyunca yapılan testlerde gözden kaçabilir. Ense kalınlığı yüksek çıkıp doğum yapanların bebekleri yenidoğan uzmanları tarafından ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmelidir.
Down sendromu hamilelik sürecinde taranması gereken genetik anomalilerin başında gelir. Gebelikte Down sendromu riskinin belirlenmesi ve tanısının konulması için birçok farklı test ve işlem yapılmaktadır.
Down Sendromu Nedir?
Down sendromu; toplumda yaklaşık 700-800 gebelikte bir görülen genetik bir durumdur. Normalde iki adet olması gereken 21. kromozomun, genellikle döllenme sırasında olan bir sorun nedeniyle üç tane olması ile ortaya çıkar. Bu nedenle trizomi 21olarak da adlandırılır. Genellikle hafif veya orta dereceli zihinsel engele neden olur. Down sendromlu bireylerde kalp hastalıkları, tiroit hastalıkları, epilepsi, düşük kas yoğunluğu gibi sorunlar daha sık bir şekilde rastlanır. Bazı bireylerde bu sorunlar daha hafif bir şekilde ortaya çıkarken, bazılarında ise ağır rahatsızlıklar yaşanabilir.
Down sendromu tedavi edilebilir bir durum değildir. Bu bireylerin eğitimi çok önemlidir. Eğitim ve sosyalleşme sonucunda birçok Down sendromlu birey normale yakın bir yaşam sürebilir.
Eğitim ve sosyalleşme sonucunda Down sendromlu bireyler normal bir yaşam sürmek için gerekli becerilerin birçoğunu kazanabilir.
Hamilelikte Down Sendromu Belirtileri ve Riskleri
Gebelikte Down sendromu risklerinin en önemlilerinden biri anne yaşıdır. Anne yaşı ilerledikçe risk artar. Ancak bu durum genç annelerde Down sendromu görülme riski yoktur anlamına gelmez. Çok daha az ihtimalle de olsa genç annelerde de görülebilir.
Down sendromu vakalarının çoğu kalıtımsal değildir. Başka bir deyişle, Down sendromlu bireylerin bir çoğunun ailesinde daha önceden bu durum görülmeyebilir. Bu nedenle ailede olmaması, ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez. Bununla birlikte, daha önceden Down sendromlu bir bebek dünyaya getiren annelerin yeni gebeliklerinde risk normale göre daha yüksektir.
Down Sendromu riski taşıyan gebeliklerde belirtilerin gözlenmesi, riskin belirlenmesi ve sonrasında kesin tanının konulması için mutlaka perinatoloji uzmanları tarafından gerekli test ve diğer işlemlerin yapılması gerekir.
Down Sendromu Ultrasonda Belli Olur mu?
Ultrason muayenesi ile gebelikte Down sendromu tanısı konulamaz. Ancak ultrason, risk düzeyinin belirlenmesinde kullanılan yöntemlerden biridir. Ultrason muayenesinde gözlemlenen ense kalınlığı gibi bazı parametreler riskin belirlenmesinde yardımcı olur. Bu açıdan tüm gebeliklerde ayrıntılı ultrason muayenesi önerilmektedir. Ancak, tekrar vurgulayalım; ultrason ile kesin tanı konulamaz, sadece risk belirlenebilir. Bazı vakalarda ultrason sonuçlarında hiç bir bulgu olmayabilir. Bu açıdan, ultrason muayenesi sonuçları tarama testi sonuçları ile birlikte değerlendirilir.
Tarama Testleri
Down sendromu riski yüksek olan gebelikleri tayin etmek amacıyla tarama testleri kullanılır. İkili test ve üçlü/dörtlü test gibi geleneksel tarama testlerinde anne kanındaki bazı hormon düzeyleri ile Down sendromu olasılığı tespit edilmeye çalışılır. Ultrason muayenesinde olduğu gibi, tarama testleriyle kesin tanı konulmamakta, sadece risk düzeyi belirlenmektedir. Hamilelikte yapılan tarama testleri sadece Down sendromu değil, diğer bazı genetik anomalilerle ilgili yüksek risklerin belirlenmesine de yardımcı olur. Girişimsel olmayan tarama testleri gebelik ve bebek için herhangi bir risk oluşturmadığı için tüm gebeliklerde yapılabilir.
Tarama testi sonucunun yüksek riskli olması bebekte kesinlikle Down sendromu olduğu anlamına gelmez. Ayrıca tarama testi sonucunda düşük risk çıkması da bebekte Down sendromu olmadığını garanti edemez. Kesin tanı için amniyosentez gibi invaziv (girişimsel) işlemlerin yapılması gerekir. Ancak girişimsel işlemler düşük (gebelik kaybı) riski taşıdığı için, rutin olarak tüm gebelere uygulanması önerilmemektedir.
İkili Test
Down sendomu tarama testlerinin ilki gebeliğin 11-13. haftalar arasında yapılabilen “ikili test”tir. İkili testin doğruluk oranı % 80-85 civarındadır. Gebeliğin bu erken döneminde, ikili testle birlikte, bebekteki down sendromu dışında kalp hastalıkları gibi yapısal bozuklukların da bir belirtisi olabilen ense saydamlığı da ultrason muayenesiyle değerlendirilir.
Üçlü ve Dörtlü Test
Gebeliğin 16-20. haftaları arasında üçlü veya dörtlü tarama testleri yapılabilir. Bu testlerin duyarlılığı ise % 60-85 arasındadır. İlk üç aylık dönemde Down sendromu taraması yapılmış ise üçlü/dörtlü testlerin yapılmasına gerek duyulmayabilir. Bu konudaki kararı doktorunuz vermelidir.
NIPT
Son yıllardaki teknolojik gelişmeler sayesinde, geleneksel tarama testlerinden daha kesin sonuçlar veren anne kanından hücre dışı fetal DNA testi (NIPT) ortaya çıkmıştır. NIPT testinde bebeğin plasentasından anne kanına dökülen DNA parçalarından fetal kromozomal yapı değerlendirilmektedir. % 99 üzerindeki doğruluk oranları sebebiyle Down sendromu taramasında NIPT testinin kullanılması daha çok tercih edilmektedir. NIPT testi girişimsel bir işlem olmadığı için anne ve bebeği açısından herhangi bir risk oluşturmaz. Gebeliğin 10. haftasından itibaren yapılması uygundur. NIPT testi her ne kadar çok yüksek bir doğruluk oranına sahip olsa da, tıp otoriteleri tarafından henüz Down sendomu kesin tanı testi olarak kabul edilmemektedir.
Girişimsel İşlemler
Down sendromunun gebelik sırasında kesin tanısı ancak CVS (koryon villus biyopsisi), amniyosentez ve kordosentez gibi invaziv (girişimsel) işlemler ile konulabilir. Ancak bu işlemler çok küçük bir ihtimalle de olsa gebelik kaybına yol açabilir. Bu nedenle tüm gebelere değil yüksek riskli hastalara yapılması önerilir. Bu işlemlerin yapılması ile ilgili kesin kararı, perinatoloji uzmanlarının yönlendirmesi ve bilgilendirmesi ışığında anne adayı ve ailesinin vermesi gerekir.
Gebelikte Down sendromu tanısının kesin olarak konulabilmesi için girişimsel işlem ile anne karnındaki bebekten DNA örneği alınır.
Gebelikte Down Sendromu Saptandığında Neler Yapılabilir?
Down sendromu maalesef tedavisi olan bir durum değildir. Bebek henüz anne karnında iken Down sendromu taşıdığı kesin olarak saptanması durumunda gebelik, anne adayı ve ailesinin isteği üzerine yasal olarak sonlandırılabilir. Bu konudaki karar, uzmanların bilgilendirmesi ışığında anne adayı ve ailesi tarafından verilir.
Kliniğimizde Down sendromu tanısına yönelik tarama testleri ve girişimsel işlemler (ayrıntılı ultrason, 2’li, 3’lü, 4’lü test, NIPT, amniyosentez, kondosentez ve CVS) yapılmaktadır. Daha geniş bilgi için bizi arayabilirsiniz.
Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk Kadın Hastalıkları ve Doğum & Perinatoloji Uzmanı(Ankara)
İLETİŞİM VE RANDEVU
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)
Perinatoloji (maternal-fetal tıp uzmanlığı), kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığının bir üst ihtisas alanıdır. Perinatoloji uzmanları, kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığından sonra, yüksek riskli gebeliklerin yönetimi konusunda 3 yıl süren bir eğitim alırlar. Perinatoloji uzmanlarına perinatolog denir.
Perinatolojinin amacı gebelik öncesi, gebelik dönemi, doğum ve doğum sonrası dönemlerde, anne ve fetus sağlığını veya hayatını tehlikeye sokan tıbbi, cerahi veya genetik riskli durumları belirleyip, takip ve tedavi planlamasını yapmaktır.
Perinatoloji uzmanları tarafından gebelik öncesi danışmanlık ile anne adayında var olan olası riskler belirlenmekte, düzenli takiplerle gebelik sırasında yeni ortaya çıkacak riskler erken tespit edilebilmekte ve uygun yönetim ve tedavi planlanmakta; bu sayede birçok yüksek riskli gebelik sorunsuz sonuçlanmaktadır.
Perinatoloji uzmanları, gerekli durumlarda gebeliği takip eden diğer kadın doğum uzmanları ve diğer uzmanlık alanları ile birlikte çalışarak anne ve bebek sağlığı açısından en uygun tanı, tedavi ve takip planını oluşturur.
Perinatoloji alanının amacı gebelik öncesi, gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemlerinde, anne ve bebek sağlığını tehlikeye sokan riskli durumları belirleyip, takip ve tedavi planlamasını yapmaktır.
Perinatoloji Bölümlerinde Sunulan Hizmetler
Normal ve riskli gebeliklerin takibi ve yönetimi.
Doğum
Gebelikte Down sendromu tarama testleri(ikili test, üçlü/dörtlü test, NIPT).
Gebelite genetik tanısal işlemler (amniyosentez, koryon villus biyopsisi, kordosentez).
Ayrıntılı fetal ultrasonografi: ilk 3 ay ayrıntılı utrason (11-14 haftada) ve ikinci 3 ay ayrıntılı ultrason (18- 24 haftada).
Fetal ekokardiyografi (fetal kalp ultrason ayrıntılı değerlendirilmesi).
Anne karnında fetal tedavi: Fetal kan örneklemesi, fetal kan transfüzyonu gibi.
Serklaj (rahim ağzına dikiş atılması).
Yüksek Riskli Gebelikler Nelerdir?
Gebelik, doğum veya lohusalık sürecinde, annenin veya fetüsün sağlığını veya yaşamını tehdit eden bir sorun olasılığı olan gebelikler yüksek riskli olarak değerlendirilir. Bazı gebelikler gebelik süreci ilerledikçe yüksek riskli hale gelirken, bazı gebelikler yaş veya kronik hastalıkları gibi çeşitli nedenlerle başlangıçtan itibaren risklidir.
Perinatoloji uzmanlığının ilgilendiği, gebelikte risk oluşturan durumlar aşağıdaki şekilde sınıflanabilir:
Anne ile ilgili riskli durumlar: Annenin yaşı, kronik bir rahatsızlığının olup olmaması, vs.
Gebelik ile ilişkili riskli durumlar: Erken doğum riski, gebelik zehirlenmesi, gebelik şekeri, vs.
Fetüs ile ilişkili riskli durumlar: Çoğul gebelikler, fetal enfeksiyon, genetik anomali, kan uyuşmazlığı vs.
Yüksek risk, sağlıklı ve başarılı bir hamilelik için gebelikten doğuma kadar ekstra özen ve dikkat gerektiği anlamına gelir. Bu açıdan gebelik öncesinde anne adayında var olan olası risklerin tespiti büyük bir önem arzetmektedir. Gebelik öncesi değerlendirme, gebelik sırasında ortaya çıkacak risklerin düzenli takipler ile erken tespit edilebilmesi ve uygun yönetim ile birçok yüksek riskli gebelik sağlıklı ve komplikasyonsuz bir doğum ile sonuçlanabilir.
Yüksek riskli gebeliklerin takibi dışında, herhangi bir sorun olmasa da tüm gebelerin gebelik boyunca en az bir kere perinatoloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi gebelikte risk oluşturabilecek durumların erken teşhisi ve tedavisi açısından önemlidir. Özelllikle 18-23 hafta arasında tüm gebelere önerilen, fetal uzuvlar, fetal kalp, fetal beyin ve iç organların detaylı değerlendirildiği ayrıntılı ultrason taramasının da perinatoloji uzmanı tarafından yapılması önerilir.
Doç. Dr. Filiz Halıcı Öztürk Kadın Hastalıkları ve Doğum & Perinatoloji Uzmanı(Ankara)
İLETİŞİM VE RANDEVU
Adres: Protokol Ankara Plaza. Kızılırmak Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No:39A/124 Çukurambar, Çankaya, Ankara Telefon: 0 506 4800117 (Hafta içi ve Cumartesi: 09.00-20.00 arasında arayabilirsiniz.)